NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
63 - (1014) وحدثنا
قتيبة بن سعيد.
حدثنا ليث عن
سعيد بن أبي
سعيد، عن سعيد
بن يسار ؛ أنه
سمع أبا هريرة
يقول: قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم:
"ما
تصدق أحد
بصدقة من طيب،
ولا
يقبل الله
إلا الطيب،
إلا أخذها
الرحمن
بيمينه. وإن كانت
تمرة. فتربو
في كف الرحمن
حتى تكون أعظم
من الجبل. كما
يربي أحدكم
فلوه أو فصيله".
[ش (إلا أخذها
الرحمن
بيمينه) كني
عن قبول الصدقة
بأخذها في
الكف، وعن
تضعيف أجرها
بالتربية.
(فتربو) أي
تزيد. قال
تعالى: وما
أتيتم من ربا
ليربو في
أموال الناس
فلا يربو عند
الله. (فلوه أو
فصيله) قال
أهل اللغة:
الفلو
المهرسمي
بذلك لأنه فلي
عن أمه، أي
فصل وعزل.
والفصيل ولد
الناقة إذا
فصل من أرضاع
أمه. فعيل بمعنى
مفعول. كجريح
وقتيل
بمعنى مجروح
ومقتول. وفي الفلو
لغتان
فصيحتان:
أفصحهما
وأشهرهما فتح
الفاء وضم
اللام وتشديد
الواو.
والثانية كسر
الفاء وإسكان
اللام وتخفيف
الواو].
{63}
Bize Kuteybetü*bnu Said
rivayet etti. (Dediki): Bize Leys, Saîd b. Ebi Saîd'den, o da Saîd b. Yesâr'dan
naklen rivayet etti, o da Ebû Hureyre'yi şöyle derken işitmiş. (Ebû Hureyre
şöyle demiş). Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem),
«Hiç bir kimse helâlinden
bir sadaka vermemiştir ki, Rahman olan Allah onu yemini ile kabul buyurmuş
olmasın. —(Zaten) Allah helâlden başkasını da kabul buyurmaz— velev ki (sadaka)
bir hurma tanesinden ibaret olsun. Bu hurma Rahmân'ın keffinde sizden birinizin
tayını yâhût sütten kesilen deve yavrusunu büyüttüğü gibi büyür hattâ dağdan
daha büyük olur.» buyurdular.
64 - (1014) حدثنا
قتيبة بن
سعيد. حدثنا
يعقوب (يعني
ابن عبدالرحمن
القارئ) عن
سهيل، عن
أبيه، عن أبي
هريرة ؛ أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال:
"لا
يتصدق أحد بتمرة
من كسب طيب.
إلا أخذها
الله بيمينه.
فيربيها كما
يربي أحدكم
فلوه أو
قلوصه. حتى
تكون مثل
الجبل، أو
أعظم".
[ش (أو قلوصه)
هي الناقة
الفتية. ولا يطلق على
الذكر].
{64}
Bize Kuteybetü'bnü Saîd
rivayet etti. (Dediki): Bize Ya'kub yânî ibnü Abdirrahmân el-Kaarî, Süheyl'den,
o da babasından, o da Ebu Hureyre'den naklen rivayet etti ki, Resulullah
(Saallallahu Aleyhi ve Sellem)'-
«Hiç bir kimse helâl bir
kazançdan bir hurma tanesi tesadduk etmez ki Allah onu yemini ile alarak tâ dağ
kadar yahut daha büyük oluncaya kadar sizden birinizin tay'ını veya dişi deve
yavrusunu büyüttüğü gibi büyütmesin.» buyurmuşlar.
(1014) وحدثني
أمية بن
بسطام. حدثنا
يزيد (يعني
ابن زريع)
حدثنا روح بن
القاسم. ح
وحدثنيه أحمد
بن عثمان
الأودي. حدثنا
خالد بن مخلد.
حدثني سليمان
(يعني ابن بلال).
كلاهما عن
سهيل، بهذا
الإسناد.
وفي حديث روح:
"من الكسب
الطيب فيضعها
في حقها" وفي
حديث سليمان
"فيضعها في
موضعها".
{…}
Bana Ümeyyetübnü Bistâm
rivayet etti. (Dediki): Bize Yezîd yâni îbnü Zürey' rivayet etti. (Dediki): Bize
Ravh b. Kaasim rivayet etti. H.
Bana bu hadîsi Ahmed b.
Osman el-Evdi de rivayet etti. (Dediki): Bize Hâlid b. Mahled rivayet etti.
(Dediki): Bana Süleyman yâni İbni Bilâl rivayet eyledi. {Ravh ile Süleyman'ın)
ikisi birden Süheyl'den bu isnâd ile rivayette bulundular.
Ravh hadîsinde: «Helâl
olan kazancdan tesadduk ederek onu gerektiği yere verirse...» ifâdesi vardır.
Süleyman'ın hadîsinde ise; «Onu yerine koyarsa...» denilmiştir.
م (1014) وحدثنيه
أبو الطاهر.
أخبرنا
عبدالله بن وهب.
أحبرني هشام
بن سعد عن زيد
بن أسلم، عن
أبي صالح، عن
أبي هريرة، عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم. نحو
حديث يعقوب عن
سهيل.
{…}
Bana bu hadîsi
Ebu't-Tâhir de rivayet etti. (Dediki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi.
(Dediki): Bana Hişâm b. Sa'd, Zeyd b. Eslem'den, o da Ebû Sâlih'den, o da Ebu
Hureyre'den, o da Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den naklen,
Ya'kûb'un, Süheyl' den rivayet ettiği hadis gibi rivayette bulundu.
İzah:
Bu hadisi Buhâri «Kitâbu'z-Zekât»
ile «Kâtabu't-Tevhid»' de tahric etmiştir.
Buhari'nin rivayetinde
«Bir hurma» yerine «Bir hurmaya muâdil» denilmiştir.
Tayyib'den murâd: Helâl
kazanç'dır.
«(Zâten) Allah
helâl'den başkasını kabul buyurmaz.» ifâdesi bir cümle-i mu'terizadır. Bu cümle
te'kid için hasr suretiyle şart ve cezanın arasına getirilmiştir.
Yemin: Sağ el, kef:
Avuç, mânâsına gelirse de, burada mezkûr kelimeler müteşâbihâttandır. Ve
sadakanın kabulünden kinayedir.
Hattâbi diyor ki:
«Yeminin zikredilmesi, sadakanın hüsn-u kabulünü göstermek içindir. Zira
insanların örf-ü âdetine göre kıymetli şeyler sağ el ile alınır.»
Bâzıları «Bundan murâd:
Sadakanın derhâl kabulüdür.» demişlerdir.
Bu bâbda Tıybi'de
şunları söylemiştir: -Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sadakayı helâl
olmakla kayıtladıktan sonra bunu Allah'ın yemini ile kabul ettiğini
bildirmiştir. Çünkü şeref hususunda helâl ile yemîn arasında münasebet vardır.
Bundan dolayıdır ki. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sağ elini
temizlik için tahsis buyurmuştu.»
Felüm: Erkek tay,
demektir. Dişisine «filve» denir. Bu kelime hakkında daha başka tefsirlerde
bulunanlar da olmuştur.
«Sizden birinizin
tay'ını büyüttüğü gibi...» cümlesi bir temsildir. Zira tay beslendikçe büyür.
Amelin neticesi olan sadaka da öyledir. Sadaka helâl maldan verilirse Allah
Teâlâ, onun sevabını katlamakta devam eder. Nihayet bir hurma tanesi dağ kadar
büyükmüş gibi muazzam sevaplara sebep olur.
Hadîs-i şerîfde «Dağdan
daha büyük oluncaya kadar büyür.» buyurulmasının mânâsı budur. Dâvûdi diyor ki:
«Yani bir hurma tnesi tesadduk eden, kimse dağ kadar mal tesadduk etmiş gibi
olur.»
Sadakaların
büyütülmesi, ecirlerinin katlanmasıyla olur. Maamâfih Dâvûdinin dediği gibi
hadis-i şerif den bizzat sadaka olarak verilen malın büyütülmesi kastedilmiş de
olabilir. Bunun hikmeti: O malın kıyamet günü mizanda ağır basmasıdır. Nitekim
babımızın ikinci rivayetinde: «Dağ kacfar yahut daha büyük.» buyurulması bu
mânâyı te'yîd eder.
İbni Cerir'in başka bir
vecihle Kaasim'den naklettiği rivayette:
Sâhibi kıyamet gününde
sadakasının Uhud dağından daha büyük olduğunu görecektir. buyurulmuştur.
Yine Kaasim'in
Tirmizî'deki rivayetinde:
«Bir lokma, Uhud dağı
kadar olacaktır.» denilmiştir.
«Kalûs»: Dişi deve yavrusu,
demektir. Erkeğine «Kalûs» demezler.
«Fasîl» Memeden
ayrılmış deve yavrusu, demektir.
Hadisi şerif «Allah
ribâyı mahveder. Ama sadakaları büyütür. [ Bakara 276 ]» âyet-i kertmesine
muvafıktır.